Hepimiz iş ve sosyal hayatımızda farklı kurumlarda, farklı görevler alırız.
Bu görevlerin getirdiği sorumlulukları üstlenir ve bunları yerine getirmek üzere hareket ederiz.
Aynı çatı altında görev aldığımız insanlarla ekip ruhu içerisinde, yardımlaşarak görev yaparız.
Bu bilinçle, zaman zaman görev tanımımız dışında kalan birtakım işler de yaparız.
Ancak bu tamamen kişinin kendisine bağlı.
Hiç kimse görev tanımı dışında hareket etmek zorunda değil.
Fazla sorumluluk almak, tamamen kişisel bir tercih.
Bazı kurumlara baktığımızda ise bu durumun bir zorunluluk olarak algılandığını görüyoruz.
Bağlı bulunduğu kurumun logosunu taşıyan bir anahtarlığı olan veya o kurumun logosunu taşıyan bir tişört giyen bazı kişiler; o logoya güvenerek, yaptıkları işin diğer paydaşlarını küçümser bir havaya giriyor.
O paydaşlara görevleri olmayan sorumluluklar yükleyerek, bunu bir zorunluluk olarak üstlerine yıkmaya çalışıyor.
Karşılarındaki insanları hafife alan ve egosu yeteneklerinden büyük olan bu kişiler, nasıl geldikleri belirsiz olan makamlarda çevresindeki insanlara kendilerince direktifler veriyor.
Sıkıntı da burada başlıyor.
Karşılarına görevlerini bilen ve onu en iyi şekilde yapan insanlar çıktığı zaman, kendini bilmez bu insanlar rahatsızlık duymaya başlıyor.
Tek amacı görevini en iyi şekilde yapmak olan insanları, kendi egolarını tatmin etmedikleri için suçluyor. Kibir abideleri, karşılarında eğilip bükülmeyen kişileri tek kalemde harcama çabasına giriyor.
Böyle insanlar hayatın her alanında var.
Ancak işini doğru yapan ve başkalarının egolarını tatmin etmek yerine işine odaklanan insanlar da var.
Kısa vadede, sözde belli bir konumda bulunan kibir abideleri kazanıyor gibi görünse de; uzun vadede dik duruşunu bozmayan, eğilip bükülmeyen insanlar kazanıyor.
Bu noktada bir seçim yapmak kişinin elinde.
Ya gücünüzü bulunduğunuz makamdan, üzerinizde taşıdığınız armadan alacaksınız ya da kendi yeteneklerinizden.
Seçim sizin.