Sabah dert, akşam dert, gece dert.

Muhabbet ederken dert, yemek yerken dert, ticaret yaparken dert, selam verirken dert…

Dünya, ülkeler, şehirler, köyler, belediyeler, esnaf, aileler, ilişkiler, insanlar hatta ve hatta çocuklar bile dertli ve şikayetçi.

Uzun yıllardır bu böyle. Gülsek de ağlasak da hep dertliyiz değil mi?

Bizlik bir durum değil; ama ekonomi bitik, insanlar yozlaşmış. Samimiyetsizlikler çoğalmış. Saf, temiz bir şey kalmamış. Dertliyiz ya, hepimiz sabah üzerimize bir kalıp takınıyoruz. Para yok, dükkan şöyle, iş böyle, ödeme var. Son zamanlarda “Aman bana dokunmayın” diyeni bile görüyorum…

Neyin koruması bu?

Neyin gardı?

Sen dertli olunca kimse seni görmeyecek mi? Kimse seni görmeyince, sen derdinde kaldıkça ve aktardıkça, hep derde odaklandıkça her şey düzelecek mi?

“Aman, zaten ben dertliyim. Sıkıntım var” deyince geçecek mi hepsi?

Olana da olmayana da bahane bulmayı çok iyi biliyoruz biz insanlar.

Bir de bunu allayıp pullayıp, dertli dertli anlatıyoruz.

“Şu kadar kira ödüyorum.” Orada barınıyorsan, ödeyeceksin.

“Yemek şu kadar olmuş.” O yemeği yiyorsan, ödeyeceksin.

“Benzine şu kadar para veriyorum.” O arabaya biniyorsan, vereceksin.

“Benim aynı zamanda şu işim var, bu işim var.” Sorumluluğunu aldıysan, ses etmeyeceksin.

“İstediğim gibi olmuyor.” Seçimi yapan, sorumluluğunu alan sensin.

Her şeyin istediğimiz gibi olmasına, isteğimiz gibi olmayınca da hemen dert edip onu büyütmeye o kadar çok odaklanmışız ki; adeta dertten beslenir olmuşuz.

Halbuki öz’ün beslenmek istediği bu değil. Dertten beslenildiğinde fark eder misiniz bilmiyorum; bedeniniz sıkışık, kaşlarınız çatık olur ve nefesinizi “Off” diye verirsiniz.

O ‘Derdim’ dediğiniz şeye, istediğiniz olana kadar dönüp dönüp bakarsınız. Olmadığını, olamadığını gördüğünüzde daha da büyür o dert. 

Bunu yaşlı insanlarda daha çok görürüz. Anlatırlar, “Biz ne dertler gördük, neler çektik” diye.

Evet insanoğlu bu yoldan hep geçiyor. Hepimiz geçiyoruz.

Bazen dertli, bazen dertsiz. Bazen mutlu, bazen mutsuz. İşler bazen iyi, bazen kötü gidebilir. Bazen sevdiğimiz olaylarla, bazen sevmediğimiz olaylarla karşılaşabiliriz. Bazen ağlayıp, bazen gülebiliriz. Hepsi bazendir. Bu normaldir. Hepsi bir süreçtir ve geçecektir.

Çocukken bize her şey öğretildi. Paylaşmak, hoş görmek, şükür etmek, empati yapmak gibi onlarca şey. Biz hala hem öğrenip hem de öğretmeye devam ediyoruz.

Bugünlerde unuttuğumuz tek şey; şükretmek. Yaşadığımıza, nefes aldığımıza, sevdiklerimizin yanımızda olmasına, sağlığımıza, hala içimizde bir şeyler için umut olmasına şükretmeyi küçük büyük unuttuk.

Yaptığımız en iyi şey ise, dertlerimizden şikayet etmek…

Öyle değil mi? Bir bakın etrafınıza, herkes bir şeylerden şikayetçi…

Küçük bir çocuk edasıyla, her şeyi birilerine şikayet ediyoruz. Hem onlara hem de kendimize dönüp baksak ve kendimize sorsak ne için şikayet ettiğimizi, belki de 'Dert' dediğimiz şeylerin, şikayet ettiklerimizin aslında bize hiç yararı olmadığını anlayacağız…

O zaman dönüp kendimize tekrardan soralım;

Hala şikayetçi miyiz?